| | MehmeT AkiF ERSOY Şiirleri ---> | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: MehmeT AkiF ERSOY Şiirleri ---> Cuma Haz. 25, 2010 3:24 pm | |
| ACEM ŞAHI * “Be-merdî ki mülk-i serâser zemin Neyerzed-ki hûnî çeked ber zemin.” ** Sâdî
Gürz-i girân-ı zulmünü ey kanlı nâsiye; Eyvân-ı zer-cidârına as ziynetin diye! Al kanlı bir kefenle donat hayme-gâhını, Canlarla yak meşâil-i mâtem- penâhını! Makberlerin hufeyre-i muzlim-dehanları, Dendân-ı gayz u kahra şebîh üstühanları Yâd eylesin mezâlimini tâ ebed senin, Ey cephesi, kitâbesi bin kanlı medfenin! Ey bir hayâle tuhfe kılan bin hakîkati, Ey âhenîn eliyle kazıp kabr-i milleti, Nûr-ı hayât ufuklarını herc ü merc eden Leylin şedîd zulmetini rûha mezc eden’ Envâr-ı mihr-i fikri sen ey hâksâr eden, Meyyitlerin izâmı gibi târumâr eden! Ey hâdimi serâçe-i mâtem feşanların! Rahş-i akûr-i zulmüne pâmâl olanların Gül-gonce-i mezârı mıdır tâc-ı devletin? Tutmuşsa da avâlim-i efkârı şöhretin, Zannetme ki hükûmetinin efseriyledir... Sadî'lerin mezâr-ı çemen-ber-seriyledir. Sa'dî'lerin mezârı, evet, bir avuç türâb... Tahtınsa bir cihan ki senin âsüman-meâb! Lâkin o kabre bence fedâ taht ü efserin... Makber-güzîn olup da sükût eyliyenlerin Feryâd-ı vâpesînine değmez bu velvelen... Mudhik gelir nigâh-ı temâşâma hâilen! Bin mülkü, milleti yok eden pençe-i felek, Bir şahsı şüphesiz ebedî kılmamak gerek. Mâzî ki işte makbereler mâverâsıdır, Milletlerin haziyre-i zair-cüdâsıdır Atfeylesen nigâhını ka'r-ı zalâmına; Milletlere gözün ilişir na'ş nâmına! Dârâ'ların o nâsiye-i târumârını, Ecdâdının izâmını, çökmüş mezârını Pîş-i nigâh-ı ibretine al da bir düşün... Çoktur bu rütbe dağdağa bir kabza hâk için! İklîmler alan o muazzam Napolyon'un Bir hufredir kazandığı şey. İşte bak onun En son serîri makbere-i mâtemîsidir, Akreplerin nedîmi, yılanlar enisidir! Yer kalmamış sarây-ı muallâna bak utan: Mâtem-sarâylarla dolu sâha-i vatan! Emr-i cihan-mutâı bu dünyâyı râm eden Eslâfının -bugün düşünürsek -değil iken Toprak olan dehenleri feryâda muktedir, Hâlâ senin bu velvele-i nahvetin nedir? “Riyâset be-dest-i kesânî hatâst Ki ez-destşan-i desthâ ber-hudâst” *** Sa'dî Bu müdhiş velvelen İrân'ı dâim inletir sanma. "Muzaffersin!" diyen sesler bütün hâindir, aldanma. Zaferyâb olduğun kimdir? Düşün bir kerre, millet mi? Adâlet isteyen bir kavmi vurmak gâlibiyyet mi? Nasîbin yok mudur bir parça olsun âdemiyyetten? Nasıl aldırmıyorsun yükselen feryâda milletten? Emîn ol bunca mazlûmun yüreklerden kopan âhı, Tependen indirir elbette bir gün lâ'netu'llâhı! Sığınmış olduğun şevket-sarây-ı zulmü pek muhkem Hayâl etmektesin... Lâkin ne bârûlar, ne müstahkem Penâh-ı bî-amanlar, heybet-i Kahhâr-ı Mutlak'la, Kökünden devrilip bir anda yeksân oldu toprakla! O, bir çok memleket vîrân edip yaptırdığın eyvân Harâb olmaz mı? Kabristâna dönmüşken bütün İran? Evet, İrân'ı kabristâna döndürdün, helâk ettin; Kefen yaptın girîbân-ı ümîdi çâk çâk ettin! "Bütün dünyâ için bir damla kan çoktur" diyorlar, sen, Şu ma'sûm ümmetin seller akıttın hûn-i pâkinden! Yüzünden perde-i temkîni artık kaldırıp attın: Ne mâhiyyet, nasıl fıtrattasın, dünyâya anlattın! Livâü'1-hamd-i hürriyyet iken İslâm için gâyet, Nedir pâmâl-i istibdâdın olmak öyle bir râyet? Kazak celbeyleyip tâ Rusya'dân sâdâtı çiğnettin; Yezîd'in rûhu şâd olsun... Emînim çünkü şâd ettin! Şehâmet gösterip binlerce Beytullâh'ı bastırdın; Şecâat arz edib birçok ricâlullâhı astırdın! Ne Allah'tan hayâ ettin, ne Peygamber'den âr ettin: Devirdin kâ'be-i ulyâ-yı dîni, hâk-sâr ettin! Hamâset perverân-ı kavmi tuttun bir bir öldürdün, Umûmen Şark'ı ağlattın, umûmen Garb'ı güldürdün.. Hayır, hiçbir gülen yok, sızlıyor Garb'ın da vicdânı, Görüp ecsâd-ı mazlûmîne meşher hâk-i İrân'ı! O Sâ'dî'ler, o Hâfız'lar, o Firdevsî, o Râzî'ler, Gazâlî'ler, o Kutbüddin, o Sa'düddin, o Kâdîler. Yetiştirmiş; o Örfi'nin, o birçok şems-i irfanın Ziyâsından tenevvür eylemiş iklîmi dünyânın, Bugün makhûr-i nâdânîsidir bir fırka haydûdun! Nedir pinhân olan esrârı bilmem, bunda Ma'bûd'un. Hayır, Ma'bûd'a ircâında yoktur bunların ma'nâ: Yataklık eylemez cânîye -hâşâ- bir zaman Mevlâ. Şehâmet perverâ, Şâhâ! Zaman, bî-dâdı kaldırmaz; Hatâ etmektesin şâyed diyorsan "Kimse aldırmaz." Bu istibdâda artık bir nihâyet ver ki: İstikbâl Karanlık derler amma işte pek meydanda: İzmihlâl! ********************* * Mehmet Akif bu manzumeyi Mithat Cemal ile beraber yazmışlardır. Birinci parça Mithat Cemal'e ait olup, ikinci parça Mehmet Akif'indir. ** "Baştan başa bütün dünya, bir damla kanın yere dökülmesine değmez." *** "Zalimliğinden halkın Allah'a sığındığı kimselerin, devlet başında kalmaları doğru değildir." |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: MehmeT AkiF ERSOY Şiirleri ---> Cuma Haz. 25, 2010 3:25 pm | |
| BÜLBÜL Basri Bey oğlumuza Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım: Nihâyet bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı; Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdîyi sarmıştı. Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl... Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl. Muhîtin hâli "insâniyet"in timsâlidir sandım; Dönüp mâziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım! Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd, Zalâmın sînesinden fışkıran memdûd bir feryâd. O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu: Ki vâdiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu. Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi: Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûyâ sûr-ı Mahşer'di! - Eşin var âşiyanın var, bahârın var ki beklerdin. Kıyâmetler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin? O zümrüt tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun, Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun! Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen, Gezersin hânumânın şen, için şen, kâinatın şen! Hazansız bir zemîn isterse, şâyet rûh-ı serbâzın, Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-ı pervâzın. Değil bir kayda, sığmazsın - kanatlandın mı - eb'âda Hayâtın en muhayyel gâyedir âhrara dünyâda. Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perişandır, Niçin bir katrecik göğsünde bir umman huruşândır? Hayır mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım; Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım. Tesellîden nasîbim yok, hazan ağlar bahârımda; Bugün bir hânumansız serserîyim öz diyârımda. Ne hüsrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı, Serapa Garb'a çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı! Hayalimden geçerken şimdi, fikrim hercümerc oldu, Salâhaddîn-i Eyyûbî'lerin, Fâtih'lerin yurdu. Ne zillettir ki: Nâkûs inlesin beyninde Osman'ın; Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın! Ne hicrandır ki: En şevketli bir mâzi serâp olsun; O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun! Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden Yıldırım Hân'ın; Şenâatleri çiğnensin muazzam Kabri Orhan'ın! Ne heybettir ki: Vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş, Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş! Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın! Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem... Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: MehmeT AkiF ERSOY Şiirleri ---> Cuma Haz. 25, 2010 3:25 pm | |
| ÂHİRET YOLU Sokakta sâde bir "âmîn!" sadâsıdır gidiyor: Mahalle halkı birikmiş, imam duâ ediyor. Basık bir ev; kapının iç yanında bir tâbût, Başında çınlayan âvâzı dinliyor, mebhût; Denildi: "Fâtiha!'; âmîni kestiler bu sefer, Göğüsler inledi, derken, açık duran eller, Hazîn alınları bir kerre okşayıp indi; Deminki zemzemeler bir zaman için dindi. Duyuldu sonra imâmın nidâ-yı mağmûmu, Diyordu: - Söyleyin Allâh için şu merhûmu, Nasıl bilirsiniz ey müslümanlar? - İyi biliriz! -Yarın huzûr-i İlâhîde toplanıp hepiniz, Bu yolda hüsn-i şehâdet edersiniz ya? - Evet! - İmâm efendi, helâllık da iste, merhamet et... - Helâl edin hadi öyleyse şimdi hakkınızı. - Helâl edin hadi bekletmeyin adamcağızı! Cemâatin yüreğinden kopup "helâl olsun!" Nidâ-yı saffeti, birden cenâze, ah-ı derûn, Misâli uğradı evden; fezâda yükseldi. İçerde başladı bir cûş-i nevhadır şimdi; Baş örtüsüyle kadınlar gözüktü pencereden: - Bıraktın öyle mi, en sonra kardeşim, bizi sen? - Yıkıldı dostlar evim, barkım... Âh gitti kocam!.. - Dayım melek gibi insandı; ben nasıl yanmam! - Tamam otuz senedir komşuyuz da bir kerre, Kızıp da "ey!" demiş insan değildi, hemşîre! - Zavallı Remziye! Boynun büküldü evlâdım... - Babam ne oldu? - Baban... Öldü. - Etme Ayşe Hanım, Bu söylenir mi ya? Hicrân olur zavallı kıza... - Ayol, şu öksüzü bir parçacık avutsanıza... Açın da cumbayı etrâfa baksın ağlamasın... Göründü cumbada baktım ki tombalak, sarışın, Sevimli bir küçücek kız... Beşinde ancak var. Donuk yanakları üstünde parlayan yaşlar, Zavallının eriyen ruh-i bî-günâhı idi. Benim o mersiye yâdımda ağlıyor ebedî. Sefine pâre ki: sırtında mevc-i bî-hissin, Yüzer... Önünde ademden nişâne bir engin, Çeker durur onu sâhil-cüdâ açıklarına; Bakar mı bir taşın üstünde durmuş ağlıyana? Cenâze dûş-i cemâatte çalkalandıkça, O tahta pâreye benzerdi, düşmüş emvâca. Nasıl duyar ki uzaklarda inleyen kadını? Nasıl görür ki yetîmin huruş eden yaşını? Bu hây ü hûy-i kıyâmet-nümûn içinde söner, Samîm-i hilkati sûzân eden enîn-i beşer. Değilmiş öyle geniş nâlenin hudûdu meğer: Sokak bitip dönülürken kesildi mâtemler. O tahta pâre-i câmid, o iğbirâr-ı samût, Güzer-gehindeki eşbâhı bir mehîb sükût İçinde haşr ederek dalgalarla seyrediyor; Zemîne bakmıyor artık semâ deyip gidiyor. Bu mahmilin neye sık sık değişsin efrâdı? Suâli fikre büyük bir hakîkat anlattı: Evet bekâ ezecek cism-i zâr-ı fânîyi, Vücûd çekmiyecek ömr-i câvidânîyi, Bu bâr-ı müdhişin altında titreyip dizler, Dayanmıyor üç adımdan ziyâde dûş-i beşer! Ağır ağır gidiyorken cenâze kâfilesi, Nihâyet oldu musallâ birinci merhalesi. Çıkınca üstüne son minberin hatîb-i memât, Açıldı dîde-i im'âna perde perde hayât. Senin en son serîrindir şu bî pervâ uzanmış taş; Ki nermin hâb-gâhından çıkar, bir gün vurursun baş! Elinde yok halâs imkânı, mâdâme'l-hayât uğraş... O, mutlak sedd-i râhındır, aşılmaz.. Muktedirsen aş!' Musallâ: Müncemid bir mevcidir eşk-i yetîmânın; Musallâ: Ahıdır, berceste, mâtem-zâr-ı dünyânın; Musallâ: Minber-i teblîğidir dünyâda, ukbânın; Musallâ-: Ders-i ibrettir durur pîşinde, irfânın. Bu minberden iner nâsûta en müdhiş hakîkatler, Bu yerden yükselir lâhûta en hâlis kanâ'atler. Civârından geçer zulmette bî pâyan hayâletler: Kefen-ber-dûş geçmişler, kalan üryan sefâletler! Babam, kardeşlerim, evlâdım, annem... Belki bunlardan Muazzez bildiğim kıymetli birçok yâr-ı can el'ân Bu taştan atfeder zanneylerim dünyâya son im'ân... Benim rûhum bu heykelden duyar hâmûş bin efgân! Serîr-i saltanatlar devrilir, alt üst olur dünyâ; Müşeyyed bürc ü bârûlar düşer bir bir, bu taş hâlâ, Zamânın dest-i tahrîbiyle, durmuş, eyler istihzâ; Bütün mevcûda hâkim bir adem timsâlidir gûyâ. Namaz kılındı; duâ bitti. Kârban, yoluna Düzüldü taht-ı memâtın girip birer koluna. Yarım sâat henüz olmuştu. Yolcular durdu; Demek ki; komşusu dünyânın âhiret yurdu. Cenâze indi omuzdan yavaş yavaş, sonra, Sokuldu servilerin ortasında bir çukura, Atıldı üstüne üç beş kürek kemikli çamur Kabardı toprağın altında bir an, bir ur! Evet, çıban, ki yatan duymuyorsa dehşetini, Dönün de arkadakinden sorun fecâ'atini· Sükûn içinde uyurken şu bir yığın toprak İlel'ebed o küçük rûh çırpınıp duracak!... |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: MehmeT AkiF ERSOY Şiirleri ---> Cuma Haz. 25, 2010 3:26 pm | |
| BAYRAM Âfâk bütün hande, cihan başka cihandır; Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır! Bayramda güler çehre-i mâ'sûm-i sabâvet, Ümmîd çocuk sûret-i sâfında ıyandır Her cebhede bir nûr-i mücerred lemeânda; Her dîdede bir rûh demâdem cevelândır. Âlâm-ı hayâtın iki kat büktüğü ecsâd Feyzindeki te'sîr ile âsûde revandır. Ferdâ-yı sükûn perveridir sâl-i cidâlin, Nevmîd düşen kalbe ümîd-âver-i candır. Heycâ-yi maîşetteki feryâd-ı mehîbin Dünyâda biraz dindiği an varsa bu andır. Subhunda bahârın şu sabâhat bulunur mu? Bak çehre-i gabrâya: Nasıl şen, ne civandır! Her sînede bir kalb-i meserret darabanda, Her kalbde bir âlem-i eşvâk nihandır. Raksân oluyor cünbüş-i dûşiyle anâsır, Gûya ki bütün sadr-ı zemin pür-galeyandır. Eşbahı da cûşân ediyor feyz-i mübîni, Yâ Rab bu nasıl rûh-i avâlim-sereyandır! Bayramda gelir yâ da ne hoş hâtıralar ki: Bin ömre verilmez, o kadar kadri girandır, Iydin bana dâim görünür levh-i kerîmi: Mâzî-i tufûliyyetimin yâd-ı besîmi. * * * Birinci gün hava bir parça nâ-müsâiddi; İkinci gün açılıp, sonra pek güzel gitti. Dedim ki: "Fâtih'e çıksam yavaşça, bir yanda Durup o âlemi seyreylesem de meydanda, Ziyâret etsem ehibbâyı sonradan... Hoş olur. Bütün gün evde oturmak ne olsa pek boştur. " Bu arzû-yi tenezzüh gelince, artık ben Durur muyum? Ne gezer! Fırladım hemen evden. Gelin de bayramı Fâtih'te seyredin, zirâ Hayâle, hâtıra sığmaz o herc ü merc-i safâ, Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan Tutun da, tâ dedemiz demlerinden arta kalan, Asırlar ölçüsü boy boy asâli nesle kadar, Büyük küçük bütün efrâd-i belde, hepsi de var! Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar, İçinde darbuka, teflerle zilli şakşaklar, Biraz gidin; Kocaman bir çadır... Önünde bütün, Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için Nöbetle bekleşiyorlar. Acep içinde ne var? "Caponya'dan gelen insan suratlı bir canavar!" Geçin: sırayla çadırlar. Önünde her birinin. Diyor: "Kuzum, girecek varsa durmasın girsin." Bağırmadan sesi bitmiş ayaklı bir îlân, "Alın gözüm buna derler..." sadâsı her yandan. Alettirikçilerin keyfi pek yolunda hele: Gelen yapışmada bir mutlaka o saplı tele. Terazilerden adam eksik olmuyor; birisi İnince binmede artık onun da hemşerisi: "Hak okka çünkü bu kantar... Frenk îcâdı gıram Değil! Diremleri dörtyüz, hesapta şaşmaz adam." - Muhallebim ne de kaymak! - Şifalıdır macun! - Simit mi istedin ağa? - Yokmuş onluğun, dursun. O başta: Kuşkunu kopmuş eğerli düldüller, Bu başta: Paldimi düşmüş semerli bülbüller! Baloncular, hacıyatmazlar, fırıldaklar, Horoz şekerleri, civ civ öten oyuncaklar; Sağında atlıkarınca, solunda tahtırevan Önünde bir sürü çekçek, tepende çifte kolan Öbek öbek yere çökmüş kömür çeken develer... Ferâğ-ı bâl ile birden geviş getirmedeler. Koşan, gezen, oturan, mâniler düzüp çağıran. Davullu zurnalı "dans" eyliyen, coşup bağıran, Bu kâinât-ı sürûrun içinde gezdikçe, Çocukların tarafındaydı en çok eğlence, Güzelce süslenerek dest-i nâz-ı mâderle; Birer çiçek gibi nevvâr olan bebeklerle Gelirdi safha-i mevvâc-ı ıyde başka hayât... Bütün sürûr u şetâretti gördüğüm harekât! Onar parayla biraz sallandırdılar... Derken, Dururdu "Yandı!" sadâsıyle türküler birden, - Ayol, demin daha yanmıştı a! Herif sen de, - Peki kızım, azıcık fazla sallarım ben de. "Deniz dalgasız olmaz Gönül sevdasız olmaz Yâri güzel olanın Başı belâsız olmaz! Haydindi mini mini maşallah Kavuşuruz inşallah..." Fakat bu levha-i handâna karşı, pek yaşlı, Bir ihtiyar kadının koltuğunda gür kaşlı, Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor. Gelen geçen "Bu niçin ağlıyor?" deyip soruyor. - Yetim ayol... Bana evlâd belâsıdır bu acı Çocuk değil mi? 'Salıncak' diyor... - Salıncakçı! Kuzum, biraz da bu binsin... Ne var sevâbına say... Yetim sevindirenin ömrü çok olur... - Hay hay! Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine Katıldı ağlamıyan kızların şetâretine.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: MehmeT AkiF ERSOY Şiirleri ---> Cuma Haz. 25, 2010 3:27 pm | |
| En GüzeL ŞiirLerinden Bir Tanesi ;
AZİMDEN SONRA TEVEKKÜL "...Bir kerre de azmettin mi, artık Allah(c.c.)'a dayan..." (Âl-i İmrân, 159) "- Allah'a dayanmak mı? Asırlarca dayandık! Düşdükse bu hüsrâna, onun nârına yandık! Yetmez mi çocukluktaki efsâneye hürmet? Dersen ki: Ufuklarda bir aydınlık uyansın; Mâzîyi ateş vermeli, baştan başa yansın! Şaşkınlık olur köhne telâkkîleri ihyâ; Şeydâ-yı terakkî, koşuyor, baksana dünyâ. Elverdi masal dinlediğim bunca zamandır; Ben kanmıyorum, git de sen aptalları kandır!" - Allah'a değil, taptığın evhâma dayandın; Yandınsa eğer, hakk-ı sarîhindi ki yandın... Meflûc ederek azmini bir felc-i irâdî, Yattın, kötürümler gibi, yattın mütemâdî! Mâdem ki didinmez, edemez, uğraşamazsın; İksîr-i bekâ içsen, emîn ol, yaşamazsın. Mevcûd ise bir hakk-ı hayat ortada, şâyed, Mutlak değil elbette, vazîfeyle mukayyed. Takyîd-i İlâhî ki: Bilâ-kayd ona münkâd, Kalbinde cihanlar darabân eyliyen eb'âd. Lâ-kayd olamazdın, biraz insâfın olaydı, Duydukça bütün sîne-i hilkatten o kaydı. "Allah'a dayandım!" diye sen çıkma yataktan... Ma'nâ yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan! Ecdâdını, zannetme, asırlarca uyurdu; Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu? Üç kıt'ada, yer yer, kanayan izleri şâhid: Dinlenmedi birgün o büyük nesl-i mücâhid. Âlemde "tevekkül" demek olsaydı "atâlet'; Mîrâs-ı diyânetle yaşar mıydı bu millet? Çoktan kürenin meş'al-i tevhîdi sönerdi; Kur'an duramaz, nezd-i İlâhîye dönerdi. "Dünya koşuyor" söz mü? Berâber koşacaktın; Heyhât, bütün azmi sen arkanda bıraktın! Mâdem ki uyandın o medîd uykularından, Bir parçacık olsun, hadi, hiç yoksa, kımıldan. Ensendekiler "leş" diye çiğner seni sonra; Ba'sin de kalır ta gelecek nefha-i Sûr'a! Çiğner ya, tabî'î, ne düşünsün de bıraksın? Bir parça kımıldan, diyorum, mahvolacaksın! Dünya koşuyorken yolun üstünde yatılmaz; Davranmıyacak kimse bu meydana atılmaz. Müstakbeli bul, sen de koşanlarla bir ol da. Maziyi, fakat yıkmaya kalkma bu yolda. Ahlâfa döner; korkarım, eslâfa hücumu: Mâzîsi yıkık milletin âtîsi olur mu? Ey yolcu, uyan! Yoksa çıkarsın ki sabâha: Bir kupkuru çöl var; ne ışık var, ne de vâha! |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: MehmeT AkiF ERSOY Şiirleri ---> Cuma Haz. 25, 2010 3:27 pm | |
| ALINLAR TERLEMELİ Cihan altüst olurken, seyre baktın, öyle durdun da, Bugün bir serserî, bir derbedersin kendi yurdunda! Hayat elbette hakkın, lâkin ettir haykırıp ihkâk; Sağırdır kubbeler, bir ses duyar: Da'vâ-yı istihkâk Bu milyarlarca da'vâdan ki inler dağlar, enginler; Otumıuş, ağlıyan âvâre bir mazlûmu kim dinler? Emeklerken, sabî tavrıyla, topraklarda sen hâlâ, Beşer doğrulmuş, etmiş, bir de baktın, cevvi istîlâ! Yanar dağlar uçurmuş, gezdirir beyninde dünyânın; Cehennemler batırmış, yüzdürür kalbinde deryânın; Eser a'mâkı, izler keşfeder edvâr-ı hilkatten; Deşer âfâkı, birşeyler sezer esrâr-ı kudretten; Zemin mahkûmu olmuştur, zaman mahkûmu olmakta; O, heyhât, istiyor hâkim kesilmek bu'd-i mutlakta! * * * Tabîat bin çelik bâzûya sahipken, cılız bir kol, Ne kâhir saltanat sürmekte, gel bir bak da, hayrân ol! Hayır, bir kol değil, binlerce, milyonlarca kollardır, Yek-âheng olmuş, işler, çünkü birleşmekte muztardır: Bugün ferdî mesâînin nedir mahsûlü? Hep hüsran; Birer beyhûde yaştır damlayan tek tek alınlardan! Cihan artık değişmiş, infırâdın var mı imkânı, Göçüp ma'mûrelerden boylasan hattâ beyâbânı? Yaşanmaz böyle tek tek, devr-i hâzır. Devr-i cem'iyyet. Gebermek istemezsen, yoksa izmihlâl için niyyet, "Şu vahdet târumâr olsun!" deyip saldırma İslâm'a; Uzaklaşsan da îmandan, cemâ'atten uzaklaşma. İşit, bir hükm-i kat'î var ki istînâfa yok meydan: "Cemâ'atten uzaklaşmak, uzaklaşmaktır Allah(c.c.)'tan. Nedir îman kadar yükselterek bir alçak ilhâdı, Perîşân eylemek zâten perîşan olmuş âhâdı? Nasıl yekpâre milletler var etrâfında bir seyret? Nasıl tehvîd-i âheng eyliyorlar, ibret al, ibret! Gebermek istiyorsan, başka! Lâkin, korkarım, yandın; Ya sen mahkûm iken, sağlık ölüm hakkın mıdır sandın? Zimâmın hangi, ellerdeyse, artık onlarınsın sen; Behîmî bir tahammül, varlığından hisse istersen! Ezilmek, inlemek, yatmak sürünmek var ki, âdettir; Ölüm dünyâda mahkûmîne en son bir sa'âdettir: Desen bir kere "İnsânım!" kanan kim? Hem niçin kansın? Hayır, hürriyetin, hakkın masûn oldukça insansın. Bu hürriyet, bu hak bizden bugün âheng-i sa'y ister: Nedir üç dört alın? Bir yurdun alnından boşansın ter. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: MehmeT AkiF ERSOY Şiirleri ---> Cuma Haz. 25, 2010 3:27 pm | |
| BİR GECE Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi, Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi! Lakin, o ne husrandı ki: Hissetmedi gözler, Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi! Neden görecekler? Göremezlerdi tabiî; Bir kerre, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi, Bir kerrede, mâmûre-i dünyâ, o zamanlar, Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi. Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin. Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi. Derken, büyümüş kırkına gelmişti ki öksüz, Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! Bir nefhada insanlığı kurtardı o Ma'sum, Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi! Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi; Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi geberdi! Âlemlere rahmetti evet şer-i mübîni, Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi. Dünya neye sâhipse, O'nun vergisidir hep; Medyûn ona cemiyyet-i, medyun O'na ferdi. Medyundur o mâsûma bütün bir beşeriyet... Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret. |
| | | | MehmeT AkiF ERSOY Şiirleri ---> | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |